Amerika’nın pahalıya
mal olan Irak müdahalesi sadece çok azının farkında
çok büyük bir fırsatı beraberinde getirdi -Ortadoğu’da
ciddi bir su krizini engelleyecek bir şans bu. Hem Irak
hem de Suriye büyük oranda Fırat-Dicle havzasındaki
suyun akışına bağımlılar ve bu “Cennet
Nehirleri” üzerinde tarihi iddiaları var. Türkiye, Fırat’ın
çıkış noktasını ve büyük bir parçası olan
Dicle’yi kontrol ediyor ve kaynakları bütünüyle
kullanma niyetinde. Bunun içinde, ya sonsuz bir çatışma
için bir potansiyel ya da barış geleceği ve refah yatıyor.
Türkiye’nin muazzam Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
21 baraj ve 19 hidrogüç santral inşasını içeriyor ve
sonunda Tennesse kadar büyük bir alanı sulayıp dönüştürecek.
Atatürk Barajı tek başına Dicle Nehri’nin iki yıllık
akış toplamının tamamını tutabilme kapasitesine
sahip. Hem Suriye hem de Irak suyun yönünün çevrilmesine
karşı çıktı ve daha fazla oranda su dağılımı
talep etti.
Kuzey
Suriye’deki Dicle havzasının bir parçasında
200’den fazla sayıdaki geleneksel su kuyularının yalnızca
60 tanesi faaliyette ve yerel yöneticiler, yokluğu
kavrukluğa yol açacak, kuru akarsu yataklarını
doldurmak için pahalıya mal olan su zemini pompalama çalışmaları
yapıyor. Suriye zayıf biçimde inşa edilmiş ve
verimsiz su altyapısına sahip ve hükümetin Fırat’tan
gelen suyun yönünü değiştirmek için kolayca ulaşılamayacak
tutkulu planları var. Araştırmacı bir Arap, Irak
Matmoona’daki kurak, çatlamış toprakları araştırıyor.
Fırat-Dicle havzasındaki bataklıkların yüzde 90’ı
kurumuş durumda. Saddam Hüseyin liderliği altında
Irak, Türkiye ve Suriye’yle su konularını planlama ve
koordine etme konusuyla hiç ilgilenmedi. Türkiye, Suriye
ve Irak arasındaki su kaynakları üzerine kurulan
“Birleşik teknik komite” son on yıldır hiç
toplanmadı. Fakat üç ay öncesinde ABD danışmanları
Iraklı yetkililerle Irak için yeterli su kaynaklarını
garanti etme konusunda stratejik bir plan geliştirmek için
çalışmaya başladı.
Iraklı
yeni Su Kaynakları Bakanı, Amerikan yardımıyla
personel atadı ve yeniden organize oldu, ilk kez bir su
komisyonu ve Irak’ın yukarı akım komşularıyla
anlamlı bir koordinasyon planlıyor. Bush yönetiminin
Kongre’den 3 milyar dolarlık ödenek isteği su altyapısını
ve su kaynaklarını da içeriyor. Fakat, uzun dönem su
ihtiyacı garanti edilmeden, bu para boşa harcanmış
olabilir. Bu arada, Türkiye hemen hemen tamamladığı
hidrosantral üniteleriyle GAP projesini ilerletiyor ve ülkenin
güneydoğusunda bölgesel ekonominin gelişmesinin önemli
sinyallerini veriyor. Türk tarımı, 10 yıl önce vaat
edilen suyu henüz alamadı. Hatta, suyun niceliğinden
ziyade niteliği önemli. Türkiye’de daha fazla toprak
üretime kazandırılırken, Ankara’nın suyu güneydeki
Arap komşularına akış yönünü değiştirerek göndermesi
kesin bir biçimde su kalitesini azaltacak.
Türkiye’deki
büyük projeler akarsuların doğal akışını önemli
ölçüde etkilediğinde, gelecek 10-20 yılda Fırat-Dicle
havzasında bir su savaşı çıkacak mı? Klasik bir biçimde
silahlı bir çarpışmadan ziyade, bu savaş daha çok
gerginlik, kötüleşen ilişkiler, insanların sıkıntı
çekmesi ve sivil kargaşa şeklinde olacak gibi görünüyor.
Akarsular üzerinde ek bir taleple birlikte ve taraflar
arasında kurulamayan işbirliği, su miktarı ve niteliği
ekonomik ve sağlık koşullarındaki düşüşün önderlik
ettiği bölgesel istikrarsızlıkta temel bir faktör
olacak. Bu, ABD’nin bölgedeki politikalarının altını
oyan biçimde, fundamentalizm ve aşırıcılığa yatkınlığı
artıracak. Ne yapılabilir? Gelecek birkaç ay içinde
ABD’nin nehir kenarındaki bu üç ülke için bir su
komisyonu kurulmasını teşvik edebileceği tarihi bir fırsat
var. Önlerinde, ABD-Kanada Uluslararası Birleşik
Komisyon ve Mekong Akarsu Komisyonu gibi örnek olabilecek
işleyen pek çok sayıda model var. Yeni tesis ettiği bölgesel
etkisiyle, ABD, tarafları pazarlık için masaya
getirebilecek diplomatik bir girişimi desteklemeli ve
anlamlı bir süreci temin etmek için takip etmeli. (3
Aralık 2003)
WASHİNGTON
ÜNİVERSİTESİ MİSAFİR ÖĞRETİM ÜYESİ
|